22 Eylül 2022 Perşembe

22.09.22

 Her gün dünden binlerce ışık yılı uzaktayım. O kadar uzaktayım ki, göremiyorum bile kendimi, tanıyamıyorum. Başımı döndüren, kafamı karıştıran bu hız beni öyle yoruyor ki. Her günün dünden daha güzel, daha kolay olacağına inanıyorum. Kabuğumun içinden dışarı bağırıp çağırdım. Biri beni buradan çıkarsın dedim. Acı verse de öğrendim. Kimse benim kabuğumu kıramaz. Onu ancak ben kırabilirim. Herkes kendi hikayesinin kahramanı. Bende kendi hikayemin kahramanıyım. Umut ettiğim sürece. Bilmezdim, dışarıdaki insanların kabuklarının içeriden parçalandığını. Meğer öyleymiş. Öğrendiğim iyi oldu. Bu bile bir adım. Göğsümdeki karadelikten kurtulmanın adımlarından biri. ilk adım onu tanımaktı. Anladım ki kabuğuma çarpan her parça, beni hedef alan her darbe kabuğumu kalınlaştırmış. Hepsi beni daha derinlerime hapsetmiş. Bazen kızıyorum bu darbelere. Öfkem umudumu alt ediyor. Sonra yatışıyorum. Yaşamak bu diyorum. Birileri kabuğumu kalınlaştırsa da ben kırarım ki. Ne kadar ağır olursa olsun darbeler. Her şey geçer, her gün bir gün dün olur. Ben bu kabuğun içinde olmayı da seviyorum. Bunu seviyorum. Benim kalın duvarlarım var ve ben onları çok seviyorum. Bazen beni koruyorlar ve bana bir şeyler öğretiyorlar. Bana nasıl yaşandığını, insanların nasıl daha anlaşılır olduğunu öğretiyorlar. Ardından gidiyorlar. Hala orada olanlar var. Biliyorum ki öğrenmem gereken çok şey var onlardan. Umuyorum ki en kısa zamanda öğrenirim.

14 Eylül 2022 Çarşamba

14.09.22

 Çok yalnız kaldım. O kadar yalnız kaldım ki, düşünmeyi öğrendim. İnsanların çoğundan daha fazla. Düşüncelerimin çoğu kendime dair. Yolculuğuma bir anlam kazandırmaya çalışmadığım tek bir an yok. Her şey kalbimi kırıyor. Her şey yabancı, her şey uzak. Doğduğum günden beri bir dağın tepesinde yapayalnız yaşıyorum. Kılımı bile kıpırdatmadan, bir kartalın gelip kanatlarıyla beni kucaklamasını istiyorum. bir fikir, belki olan biteni açıklayan mantıklı bir kuram ama beni düşüncelerimden uzaklaştırıp insanların birbiri üzerinden atlayarak aktığı o nehre beni kanatlarının arasından bırakıp aşağı atacak bir "şey". 

Bazen dünya bir karadeliğin olay ufkunda salınırcasına incecik, upuzun bir ip gibi gelir bana. İp o kadar incedir ki, atmaya çalıştığım her adım ayaklarımı kanlar içinde bırakır. Herkesin yolu bu kadar zor mudur derim. Eminim benim ki en kolaylarından biridir derim sonra. Ardından aklıma camdan yapıldığım gelir. Kalbim, aklım, parmak uçlarım her parçam camdan. Hem keserim, acıtırım hem de kırılırım. Bunların hepsi çabasız gerçekleşir. Geceleri uyandığımda bomboş gökyüzüme bakarım, kapkaranlık cübbemi kuşanıp kalplerin kireç tutmuş odalarında tırnaklarımı gezdiririm. Gece bile bana yetişemez. Bomboş gökyüzünde değilimdir, artık kendi karanlığımın içindeyimdir. Dünyada var olan, var olmuş olan her şeyi, gökyüzündeki beşiğimden tek başıma seyrettim. Bu asırlarca sürdü. Yaşlandım. Göğsüme kalıcı buzullar oturdu, buzullar yüreğimi kanattı. Akan her kan damlası gözbebeklerime oturdu. Ateşi göremez oldum. Artık buzullar bile yoktu. Soğuğu bile hissedemez oldum. Hem de bir güneşten milyonlarca kilometre uzakta, bomboş uzayın tam ortasında. Üşümedim bile. Kirpiklerime değen yıldız tozları mı? Yakmadı canımı. Rüzgarı bile gelmedi olduğum yere. Çünkü öyle boş bir yerdeyim ki. Üstüme giydiğim yedi kat gökyüzüyle bile, çırılçıplağım. Bazı cümleler söylenmediğinde anlam kazanır. Bazı şeyler aslında yokluklarından dolayı vardır. Böyle düşünüyorum evet. Boşluk kelimesinin insanların sandığından çok daha dolu bir anlamı vardır. Bu kelimenin içini doldurabilene.